Tıbbi Psikolog AnkaraTıbbi Psikolog AnkaraTıbbi Psikolog AnkaraTıbbi Psikolog Ankara
  • Anasayfa
  • Psikolojik Testler
  • Blog
  • Terapi Modelleri
  • Hakkımızda
    • Bizden Kareler
  • İletişim
✕
  • Ana Sayfa
  • Blog
  • Devekuşu Etkisi Nedir ?

Devekuşu Etkisi Nedir ?

Devekuşu Etkisi bilgi çağında yaşadığımız söylenir; oysa bazen bu çağ, bilginin bolluğundan çok bilgiden kaçışın çağı gibi hissedilir.
Sağlığımızla, ilişkilerimizle ya da toplumla ilgili rahatsız edici gerçeklerle karşılaştığımızda çoğu zaman içgüdüsel olarak yüzümüzü öteye çeviririz.
Bir test sonucuna bakmamak, olumsuz bir haberi açmamak, kredi kartı ekstresine tıklamadan ekranı kapatmak…
İşte bu davranış biçimi, psikolojide “Devekuşu Etkisi (Ostrich Effect)” olarak adlandırılır.

Bu metafor, devekuşlarının tehlike anında başını kuma gömdüğü inancından gelir; elbette gerçekte devekuşları böyle yapmaz, ama insanlar sıklıkla rahatsız edici bilgiden saklanmayı tercih eder.
Peki neden? Neden bazen bilgiye ulaşabilecekken ulaşmamayı, gerçeği bilmek varken görmezden gelmeyi seçeriz?
Ve daha önemlisi, bu davranış tam olarak ne zaman başlar?

Meraklı Çocuktan Kaçınan Yetişkinliğe: Bilgi Arayışının Evrimi

Chicago Üniversitesi’nden Radhika Santhanagopalan ve ekibi, Psychological Science dergisinde yayımlanan bir araştırmalarında bu soruya net bir yanıt aradı.
Onlara göre, bilgi kaçınma davranışının kökeni çocuklukta başlıyor — ancak çok erken değil.

Araştırma ekibi, 5-10 yaş arası çocuklarla yürüttükleri deneylerde, çocukların bilgiyle kurdukları ilişkinin yaşla birlikte değiştiğini gözlemledi.
Beş ve altı yaşındaki çocuklar hâlâ merakın saf haliyle doluydu; çevrelerindeki dünyayı keşfetme isteği hâkimdi.
Ancak yedi yaş civarından itibaren tablo değişmeye başladı:
Çocuklar artık bazı bilgileri öğrenmemeyi stratejik biçimde seçiyordu — özellikle de bu bilgiler onlarda olumsuz bir duygu yaratabilecekse.

Örneğin, çocuklara en sevdikleri şekerin diş sağlığına zarar verdiğini anlatan bir video izlemek isteyip istemedikleri sorulduğunda, küçük yaştakiler hemen “Evet!” derken, büyük olanlar geri çekiliyordu.
Aynı çocuklar, sevmedikleri bir şekerle ilgili olumsuz bilgiye gelince ise izlemekte sakınca görmüyordu.

Bu basit fark, insan zihninin karmaşık bir mekanizmasına işaret ediyordu: Bilgi arayışı, duygusal konforun tehdidi altındaysa durur.

Beynin Savunma Mekanizması: Bilgiden Kaçınma Neden Rahatlatıcıdır?

Nöropsikolojik düzeyde baktığımızda, bilginin “rahatsız edici” hale gelmesinin temelinde amigdala ve ön singulat korteks gibi duygusal işlemleme bölgelerinin etkinliği yatar.
Yeni bir bilgi, özellikle kişinin benlik algısını veya güvenli alanını tehdit ettiğinde, beyin bunu potansiyel bir stres kaynağı olarak algılar.
Bu durumda kaçınma devreye girer — tıpkı fiziksel bir tehlike karşısında savaş ya da kaç tepkisinin devreye girmesi gibi.

Bu nedenle, “bilmiyorum” demek, kısa vadede bilişsel konforu korumanın bir yoludur.
Ancak bu konfor, uzun vadede öğrenme ve büyüme fırsatının kaybına dönüşür.
Nitekim araştırma, bilginin rahatsız edici olabileceği durumlarda bile, erken yaşta onu kabullenebilen bireylerin ilerleyen yıllarda daha esnek düşünme ve stresle baş etme becerilerinin yüksek olduğunu göstermektedir.

Beş Temel Kaçınma Nedeni

Santhanagopalan ve meslektaşları, yetişkinlerin bilgiden kaçınma nedenlerini beş başlıkta toplamıştır:

  1. Olumsuz duygulardan kaçınmak (kaygı, suçluluk, hayal kırıklığı vb.),
  2. Benlik algısını korumak (kendini yetersiz hissetmemek),
  3. İnançlarının sarsılmasından kaçınmak,
  4. Kişisel tercihleri korumak,
  5. Kendini haklı gösterecek bir alan yaratmak.

Araştırmacılar bu beş temayı çocuklara uyarlayarak test ettiler ve yaş arttıkça bilginin duygusal maliyetini fark eden çocukların artık rahatsız edici bilgiyi reddetmeyi öğrendiklerini gözlemlediler.

Bu bulgu, bilginin nötr bir şey olmadığını; aksine benliğimizle pazarlık içinde algıladığımız bir olgu olduğunu göstermektedir.

Ahlaki Esneklik: Vicdanın Görünmez Oyunu

Araştırmanın bir diğer boyutu, “ahlaki esneklik (moral wiggle room)” kavramıyla ilgilidir.
Bu terim, insanların hem adil görünmek hem de kendi çıkarlarını korumak istediklerinde başvurduğu bir zihinsel manevra alanını tanımlar.

Deneylerden birinde, çocuklara iki kutu gösterilmiştir.
Kutuların içinde hem kendileri hem de bir arkadaşları için çıkartmalar vardır.
Bir kutuda kendi paylarına daha fazla çıkartma düşerken, arkadaşlarının kaç tane kazanacağı gizlenmiştir.
Çocuklara, bu bilgiyi öğrenmek isteyip istemedikleri sorulmuştur.

İlginç biçimde, yaşça büyük çocuklar bu bilgiyi bilmemeyi seçmiştir.
Çünkü eğer arkadaşlarının az pay aldığını bilselerdi, seçimlerinin adil olmadığını hissedeceklerdi.
Bilmemek, vicdan azabını ortadan kaldırmanın basit ama etkili bir yoluydu.

Bu durum, yetişkinlikte sıkça gördüğümüz ahlaki çelişkilerin kökenine ışık tutar.
İnsan zihni, çıkar ve etik arasında kaldığında genellikle bir “bilgi perdesi” örer — tıpkı bir hakem gibi davranarak kendi çıkarına olan kararı “objektif” sanır.

Okulun Gücü: Büyüme Zihniyetinin Koruyucu Etkisi

Araştırmada dikkat çeken bir diğer bulgu, çocukların yetenek ve yeterlilikleriyle ilgili bilgiden kaçınmadıklarıdır.
Yani, sınavda kötü not almış olabileceklerini öğrenmekten çekinmemişlerdir.
Bu, eğitim sisteminin bir yan etkisidir:
Okullar, özellikle son yıllarda, çocuklara “gelişim odaklı düşünme” (growth mindset) mesajı vermektedir.
Bu yaklaşım, hataların ve başarısızlıkların öğrenmenin doğal parçası olduğunu öğretir.

Bu sayede, çocuklar kendi yetkinlikleriyle ilgili bilgiye karşı savunmaya geçmez; çünkü bu bilgi değiştirilebilir bir şeydir.
Oysa şeker, sağlık ya da arkadaş ilişkileri gibi duygusal yükü yüksek alanlarda bilgi, benlik tehdidi olarak algılanır ve kaçınma artar.

Yetişkin Beyni ve Kaçınma Döngüsü

Yetişkinlikte bilgi kaçınması, artık sadece bir duygu düzenleme biçimi değil; aynı zamanda davranışsal bir alışkanlık haline gelir.
Finansal kararlarda riskli verileri görmezden gelmek, sağlık kontrollerini ertelemek ya da politik görüşleriyle çelişen haberlere sırt çevirmek bu döngünün tipik örnekleridir.

Bu davranış, beynin ödül sisteminin kısa vadeli rahatlamayı uzun vadeli faydanın önüne koymasıyla ilgilidir.
Yani bilgiye maruz kalmamak, o anlık stresin azalmasını sağlar; bu da dopamin salınımını artırır.
Beyin bu rahatlama hissini öğrenir ve gelecekte benzer durumlarda yeniden “kaçınma”yı seçer.

Sonuçta, bilgi eksikliğinden doğan rahatlık, bir tür psikolojik bağımlılığa dönüşebilir.

Kaçınmadan Kaçınmak: Bilgiyi Yeniden Çerçevelemek

Santhanagopalan, rahatsız edici bilgiden kaçınmanın bazı durumlarda anlaşılabilir olduğunu da vurgular.
Bilgi insanı bunaltabilir, tehdit edebilir, hatta felç edebilir.
Ancak aşırı bilgi kaçınması, bireysel düzeyde içe kapanmaya, toplumsal düzeyde ise kutuplaşma ve dogmatizme yol açar.

Bu nedenle, bilgiden kaçınmak yerine, bilgiyi duygusal olarak daha güvenli bir çerçevede yeniden yorumlamak önemlidir.
Örneğin bir sağlık sonucundan korkmak yerine, bunu önlem almak için bir fırsat olarak görmek;
ya da ilişkilerde olumsuz geri bildirimleri kişisel saldırı olarak değil, gelişim fırsatı olarak değerlendirmek.

Bu yaklaşım, bilişsel yeniden yapılandırma (cognitive reframing) olarak bilinen psikoterapötik tekniklerle de örtüşür.
Bilişsel davranışçı terapi, kişilerin bilgiyi tehdit olarak değil, değişim fırsatı olarak algılamasını öğretir.

Terapi ve Bilgi Kaçınması: Klinik Gözlemler

Terapötik süreçte birçok danışan, başlangıçta kendi geçmişiyle veya duygularıyla ilgili bilgileri bilinçli ya da bilinçdışı biçimde bastırır.
Travmatik deneyimlerle yüzleşmek çoğu zaman bilgiye erişim korkusudur.
Terapi ile ilerleyen aşamalarında kişi, bu bilgiyi parça parça kabul ettikçe içsel bütünlük yeniden kurulur.

Bu açıdan bakıldığında, “Devekuşu Etkisi” sadece bir davranışsal eğilim değil, aynı zamanda bir savunma mekanizmasıdır.
Ancak tıpkı bastırma veya inkâr gibi, uzun vadede psikolojik dengeyi bozar.

Ankara Psikolog ekiplerinden Tıbbi psikoloji açısından bakıldığında, bilginin reddi yalnızca bilişsel bir süreç değil; duygusal regülasyon ve özfarkındalık kapasitesi ile doğrudan bağlantılıdır.
Kişi kendi iç dünyasına ne kadar tahammül edebiliyorsa, dış dünyanın gerçeklerine de o kadar açık olur.

Belirsizliğe Tolerans: Yeni Bir Psikolojik Kas

Santhanagopalan’ın da vurguladığı gibi, insan beyninin belirsizliğe karşı doğal bir direnci vardır.
Ancak bilgi kaçınmasının panzehiri, belirsizlikle yaşamayı öğrenmektir.
Bu, tıpkı kas geliştirmek gibi, tekrarla güçlenen bir beceridir.

Küçük yaşlarda çocuklara belirsizliğin tolere edilebilir olduğunu öğretmek — örneğin “bilmiyorum ama öğrenebilirim” fikrini desteklemek — onların gelecekte kaçınma döngüsüne düşmelerini engeller.
Yetişkinlikte ise farkındalık ve kabul temelli terapiler (örneğin Mindfulness ve ACT) bu toleransı güçlendirir.
Kişi belirsizliğe tahammül etmeyi öğrendikçe, artık gerçeği duymaktan korkmaz.

Gerçekle Temas Cesareti

Devekuşu Etkisi, insan doğasının kusurlu ama anlaşılır bir yanını ortaya koyar.
Bilgiden kaçmak çoğu zaman korkaklık değil, kendini koruma girişimidir.
Ancak kalıcı ruhsal sağlık, yalnızca konfor alanında değil, rahatsız edici bilginin ortasında da inşa edilir.

Gerçeği duymak cesaret ister.
Ama bu cesaret, ruhsal dayanıklılığın ve bilişsel esnekliğin temelidir.
Kendimizi, ilişkilerimizi ve dünyayı değiştirmek istiyorsak önce bakmaktan, duymaktan ve anlamaktan kaçmamalıyız.

 

Tıbbi Psikoloji
Tıbbi Psikoloji

Benzer Yazılar

Ekim 26, 2025

Narsist Ne Demek? Narsist Kişilik Bozukluğunun 10 Belirtisi


Devamını Oku
Ekim 26, 2025

Panik Atak Belirtileri Nelerdir?


Devamını Oku
Ekim 19, 2025

Kış Depresyonu Nedir?


Devamını Oku
Devekuşu Etkisi Nedir ?
© [2025] Tıbbı Psikoloji Uygulama Merkezi |
  • →
  • WhatsApp
  • Phone